Çoğu zaman mindfulness’ı deneyimlediğimizde “ne kadar iyi geldi” deriz ama sonra hayatın akışında unuturuz. Oysa en önemli şey, en önemli şeyi hatırlamaktır. Bugün 12 Eylül Dünya Mindfulness Günü, ve mindfulness’ı yeniden hatırlamak ve ona yer açmak için bize güzel bir fırsat sunuyor.

“Ben yalnız değilim, başkaları da benzer acılardan geçiyor.” İşte grup çalışmaları tam da bu noktada devreye girer: Yalnızlığın yerini birlikte fark etmeye ve şefkatli bir alanda iyileşmeye bıraktığı güvenli bir alan.

Romantik çift ilişkileri üzerine yaptığı 40 yılı aşkın bilimsel gözlem ve analizlerle tanınan Dr. John Gottman, uzun yıllara yayılan araştırmalarında, ilişkiyi en çok tehdit eden dört yıkıcı iletişim kalıbını tanımlar: eleştiri (criticism), savunmacılık (defensiveness), aşağılama (contempt) ve duvar örme (stonewalling). Bu davranışları, etkileyici bir metaforla, İncil’de geçen “Mahşerin Dört Atlısı” benzetmesiyle ifade eder.

Aşırı düşünmek, bir konuya gereğinden fazla zihinsel enerji harcamak, düşünce döngüsünde kaybolmak ve bu süreçte dikkat, karar verme ve duygusal dengeyi yitirmek anlamına gelir. Günlük yaşamda hepimizin zaman zaman yaşadığı bu durum, uzun vadede zihinsel yorgunluk ve psikolojik sıkıntılara yol açabilir.

“Bağımlılık” kelimesini duyduğunuzda aklınıza ne geliyor? Muhtemelen uyuşturucu, alkol ya da sigara… Peki ya sosyal medya? Alışveriş? Kaygılı düşünceler? Sürekli telefon kontrol etme ihtiyacı? Dr. Jud Brewer’a göre bağımlılık, sadece maddeyle sınırlı değil. Aslında gündelik hayatın tam ortasında, hepimizin zihnine sessizce yerleşmiş birçok bağımlılık formu var.

Modern nörobilim artık şunu net bir biçimde ortaya koyuyor: Empati ve şefkat, duygusal birer tepki olmanın ötesinde, beyinde karşılığı olan, eğitilebilen ve geliştirilebilen psikolojik süreçlerdir. Bu beceriler, beyin plastisitesini — yani beynin yeni deneyimlere yanıt olarak yapısını ve işlevini değiştirme yeteneğini — doğrudan etkileyebilir.

Günlük hayatınızda karşılaştığınız 7 yaygın duygu durumu için size özel, uygulaması yalnızca birkaç dakikanızı alacak öneriler sunuyoruz. Her biri mindfulness temelli; yani zihninizi anda tutan, bedeninizle bağ kurmanızı sağlayan, yargısız ve nazik yaklaşımlar…

Bağımlılık. Kullanıldığı yere göre anlamı değişen bir kelime. Ağırlıklı olarak nahoş algılanır. Özellikle son yüz yılda tıbbi anlamda tanım getirilmiş bir kelime. Ondan önce de bağımlılık yok muydu? Şüphesiz vardı, hep vardı…

Sevdayı aradık, huzuru aradık, mutluluğu aradık, varlığı aradık. Peki, hiç kendimizi aradık mı? 

Bugünlerde yaşananlar, zihinlerimizi ve kalplerimizi pek çok farklı duygulara sürüklüyor. Öfke, hayal kırıklığı, korku, üzüntü...

Aşk... Buralarda "sevda" deriz ona. Öyle herkesin sandığı gibi, bir insanın bir insana duyduğu o yüce ve kuvvetli duygu değildir her zaman.

Hikayelerimiz bizi olduğumuz insan olarak tanımlamakla birlikte kendi oluşturduğumuz hapishanemizde kilitli tutar.

Bu blog yazısında, geleceği aydınlatmak için bugünü fark etmekten bahsedeceğiz.

Bedenimizi genelde fark etmeyiz, oysa beden farkındalığı anı yaşatır, zihni sakinleştirir ve mindfulness ile iyi oluşu destekler.

Romantik ilişkilerde anda kalmak neden bu kadar önemli? Nasıl daha farkında, daha sevgi dolu ve daha bilinçli bir ilişki yaşayabiliriz?