Bağımlılık: Hayatla Kurduğumuz İnce İlişki Üzerine
- Mindfulness Institute
- 1 gün önce
- 2 dakikada okunur

Kullanıldığı yere göre anlamı değişen bir kelime. Ağırlıklı olarak nahoş algılanır. Özellikle son yüz yılda tıbbi anlamda tanım getirilmiş bir kelime. Ondan önce de bağımlılık yok muydu? Şüphesiz vardı, hep vardı… Ama ilginçtir ki eski Türkçede kullandığımız bağımlılık anlamına gelen kelime; müptela’dır, bağımlı olan kişi anlamında ya da iptila... İptila, Arapça kökenli ve manası da bela olan demektir. İnsana bela olan, tutkuyla bağlanılan ama sonuçta bela oluşturan… Ama biliyoruz ki müptela, iyi anlamda da kullanılıyor. Bir de çok yakın bir kelime daha kullanmışız, hala kullanıyoruz; tiryaki. Bilir misiniz aslında, tiryak panzehir-ilaç demek. Ama tiryaki aynı zamanda bir maddeye müptela derecesinde tutulmuş olan kişi demek. İster istemez doğadaki maddelerle ve diğer insanlarla ya da hayatla olan ilişkimizi şöyle tanımlayabiliriz; sanki onlarla belirli bir ölçüde bir ilişki kurmak zorundayız ama bunu belirli bir sınırın ötesine taşacak şekilde yaşarsak başımıza bela oluyor.
Yani, internet gibi. Çok faydalı, birçok kaynağa ulaşmamızı sağlayan, bilgilerimizi tazeleyen, haberleşme konusunda katkılar veren çok özel bir kaynak. Ama başından kalkmazsak bu internet bağımlılığı oluyor. Aynı şekilde, kahve. Sabahları mis kokulu bir kahve içmenin veya bir yorgunluk kahvesi içmenin insana hiçbir zararı yok gibi duruyor, ama bunu abartırsak kafein bağımlısı oluyoruz. Yada çay tiryakisi olmak. Tıpkı bir zamanlar Paracelsus’un söylediği gibi; her tür şey doğru dozda ise ilaç, yanlış dozda ise zehirdir. Edebiyatımızda da öyle, adeta birbirimizin müptelası olmuştuk derken Peyami Safa aslında güzel bir şeyin altını çiziyordur. Birbirimizin tiryakisiydik, birbirimizi görmeden edemiyorduk dediğinde de yakın bir dostluğu vurgulayan bir şey olabiliyor. Ama öyle bir takıntılı hal alabiliyor ki bazen bu sefer de tam tersi; zarar verip, ilişkileri bozup, işlevselliği alt üst ediyor.

Görünen en kuvvetli bağımız ve belki de bağımlılığımız hayatmış gibi dursa da son ana kadar hayata bağlılığımızı, oksijene bağımlılığımızı sürdürüyor olsak bile dünyaya geldiğimiz andan itibaren onun tam zıttını da yaparız. Yaşadığımız her an bir taraftan ölüme doğru bir koşturmacadır. Nihai sonumuzun en iyi taraflarından biri belki de tüm bağımlılıklarımızdan kurtulmak değil midir?
Kalanlar için değil elbette…
-Prof. Dr. Zümra ATALAY'ın "İnsan Hali" adlı TV programından alınmıştır.
Comments